Bireysel Terapi

Bireysel Terapi nedir?

Bireysel terapi kişinin yalnızca kendisiyle sürdürülen psikoterapi türüdür. Daha çok, çözüme kişinin kendi bireysel dinamiklerinden ulaşılabileceği durumlarda tercih edilir. Bireysel psikoterapide psikolog tarafından bazı psikolojik testler uygulanabilir. Ancak kişinin şikayetçi olduğu sorunun ilişkisel ya da ailesel faktörlerden kaynaklanıyor olması bireysel psikoterapiyi dışlamaz. Aksine bu durumlarda da son derece etkili olduğu klinik deneyimlerimiz arasındadır.

Bireysel terapinin nihai hedefi çeşitli nedenlerle kişide oluşan psikolojik sorunların giderilmesini sağlayarak kişinin daha doyumlu ve mutlu bir yaşam yolculuğu sürmesinin önünü açmaktır.

Bireysel psikoterapiyi kişinin kendi iç dünyasına yaptığı bir yolculuğa benzetebiliriz. Psikoterapi bir yeniden keşif ve büyüme sürecidir. Hayata ve problemlerine farklı pencerelerden bakabilme becerisini kazanan kişi iç dünyası ile dış dünyasını bütünleştirerek doyuma ve rahatlığa ulaşabilir.

Bireysel danışmanlık hizmetinde kişi içinde bulunduğu durumu daha iyi analiz etme ve anlamlandırma, nedenlerini keşfetme, soruna farklı açılardan bakabilme becerilerini geliştirir. Terapist danışanın yeni geliştirdiği bu becerilerini var olan sorununun çözümünde kullanmasına rehberlik eder.

Kişi kendi içine yaptığı yolculuk sonunda hayatının (mümkün olan orandaki) kontrolünü eline almaya hazır hale gelir. Günlük yaşam olaylarının tetiklediği stres ya da bireysel ya da kişilerarası çatışmalar biresyel psikoterapi ile çözüme kavuşurken, çocukluk travmaları, çocuklukta oluşan cinsel istismar ve fiziksel istismar, travmalar, depresyon, yas süreci başta olmak üzere bir çok psiko sosyal sorun bireysel psikoterapiyi zorunlu kılabilir.

BİR SORU BİR CEVAP
“BİREYSEL TERAPİ NASIL UYGULANIR?
BİREYSEL PSİKOTERAPİDE KULLANILAN YÖNTEM, TERAPİ VEREN DANIŞMANIN, DANIŞANA UYGULADIĞI BELİRLİ TESTLER VE GÖZLEMLER SONUCUNDA BELİRLENİR. BİREYSEL PSİKOTERAPİ SEANSLARINA KATILIM, DANIŞANIN KENDİ HÜR İRADESİNE BAĞLI VE GÖNÜLLÜLÜK ESANSLARINA DAYANIR. KESİNLİKLE ZORLA BİREYSEL PSİKOTERAPİ UYGULANMAZ ÇÜNKÜ ZORLA KATILIMINDAN hiçbir sonuç alınmaz.
Bireysel psikoterapiden bir sonuç alınabilmesi için kesin bir zaman dilimi verilemez çünkü her danışanın kendi içinde bulunduğu durum kendisine özeldir.”

Bireysel Terapi Çeşitleri

Depresyon, Türkçe anlamı ile çökkünlük diye tanımlanabilmektedir. Depresyonun en tipik belirtisi mutsuz ruh hali ve karamsarlıktır. Bu duygular zaman zaman her insanda görülebilir. Herkes bazen hüzünlü, karamsar ve mutsuz hissedebilir. Ancak bu hisler bir kaç saat veya bir kaç gün içerisinde geçer. Ayrıca mutsuz ruh hali eşlik etse bile, kişi günlük yaşantısını sürdürmekte sıkıntı çekmez. Depresyon teşhisi almış birinin yaşadığı keder duygusu ise bundan çok daha farklıdır. Çok daha uzun süreli ve şiddetlidir. Günlük hayatı sürdürmek zorlaşır. Depresyondaki kişi eskiden hoşlandığı şeyleri yapmaktan kaçınır ya da yapsa bile zevk almaz. İş hayatı, sosyal hayatı, aile yaşantısı olumsuz yönde etkilenmeye başlar. Öz bakımı ve öz saygısı azalır. Hiç bir şeyle ilgilenmek istemez ve bu durumun sonsuza kadar böyle süreceğine dair güçlü bir inancı vardır.

Depresyon Sebepleri Neler Olabilir?

depresyon-hastalik-1Depresyonun sebepleri hakkında çok sayıda araştırmalar yapılmıştır. Birçok insan depresyona, kişinin başından geçen olumsuz olayların neden olduğunu düşünmektedir. Ancak olumsuz olaylar yaşayan herkeste depresyon belirtileri ortaya çıkmamaktadır. Yani depresyon tek bir nedenle açıklanamaz. Bireyin yaşadığı olaylar, kişilik yapısı ve bunlara eşlik eden (depresyona girmeyi kolaylaştıran) beyin yapısındaki bazı kimyasal farklılıklar depresyonun nedenlerini oluşturur. Beyin yapısının özellikleri kalıtımsal olarak aktarılmaktadır. Bu nedenle beyindeki bazı kimyasallardaki dengesizlikler kalıtımla geçmiş olabilir ve sıkıntı verici olayların, alkol kullanımının, bazı ilaçların etkisiyle depresyon tetiklenebilir.

Ev değiştirme, iş değiştirme, sevilen bir kişinin kaybı, bir ilişkinin bitmesi, çocuk doğumu, yaşın ilerlemesi gibi yaşam durumlar depresyonu tetikleyebilecek olası yaşam olaylarındandır. Bu gibi olayların ortak özelliği kişide bir kayıp duygusu yaratmasıdır. Bu çevresel olaylardan kişinin ne derece etkileneceği ve sarsılacağı, kişilik özellikleri ve bilişsel yapısı (düşünme biçimi) ile ilişkilidir.

Depresyon Belirtileri Nelerdir?

Depresyon sınıflandırmasında kullanılan belirtiler şöyle sıralanmaktadır:

Çökkün duygu durum
İlgi kaybı ve zevk alamama
Kilo değişiklikleri
Uyku bozuklukları
Psikomotorajitasyon ya da retardasyon
Yorgunluk, bitkinlik, enerji kaybı
Değersizlik ya da suçluluk duyguları
Konsantrasyon bozukluğu ya da kararsızlık
Yineleyen ölüm düşünceleri, intihar planları
Görüldüğü gibi depresyon kişinin hayatının pek çok alanında zorluk yaşamasına neden olmaktadır. Ancak unutulmamalıdır ki, depresyon tedavisi olan bir hastalıktır. Son yıllarda depresyon tedavisinde oldukça başarı sağlamış olan çeşitli terapi teknikleri ile depresyonun tedavisi 10-12 seansta mümkün olabilmektedir. Tedavi süresi üzerinde, semptomların şiddeti, bireyin seanslara aktif olarak katılımı ve uygulanan tekniklerde terapist ile iş birliği yapması belirleyici rol oynamaktadır.

Fobi tanım olarak, belli nesne ya da durumlara karşı gösterilen orantısız derecede şiddetli korku ve kaygı hissini kapsamaktadır. Fobisi olan kişiler, korku ve kaygılarının mantıksız olduğunu bilse bile korkulan yer, durum, nesne ve işlevlerden kaçınırlar. Elbette herkesin korktuğu, çekindiği, kaçınmak istediği çeşitli şeyler vardır.

Korku en ilkel duygularımızdan biridir ve aynı zamanda kişinin hayatta kalması açısından da büyük önem taşımaktadır. Ancak fobi dediğimizde, tehlike ve korku şiddeti arasında ciddi bir orantısızlık vardır. Hatta normal şartlarda tehlikeli olmayan birçok duruma ve nesneye (ceviz, su gibi) karşı şiddetli korkular duyulmaktadır. Fobiler nedeniyle kişinin hayatı ciddi ölçüde kısıtlanmaktadır. Hatta şiddetli fobik durumlarda kişi evden dışarı dahi çıkamayacak duruma gelmektedir. Korku ancak insanın yaşamını kısıtladığı, özgürce yaşamasını önlediği zaman fobik özellik kazanır.

Fobiler üç alt grupta ele alınmaktadır:

Agora fobi
Özgül fobi
Sosyal fobi

Sosyal fobi, kısa tabiri ile toplumsal durumlarda ya da toplum içinde bir eylem gerçekleştirilmesi durumlarında gösterilen, yoğun korku ve endişe tepkileridir. Sosyal fobisi olan bireyler toplum içerisine girmeleri ya da toplum içinde bir eylemde bulunmaları gerektiğinde, utanç duyacaklarına, işi eline yüzüne bulaştıracaklarına, heyecandan düşüp bayılacaklarına ya da istifra edeceklerine dair kaygılar yaşarlar. Ayrıca insanların onları garip ve aptal bulacağından korkar ve bu nedenle toplum içinde olabildiğince görünmez kalmaya çalışırlar.

AccusedSosyal fobi hastaları toplum içinde bir konuşma yapmadıkları, insanlarla etkileşim kurmadıkları ya da kimsenin kendilerine dikkatle bakmadığı durumlarda bile tüm gözleri kendi üzerlerinde hissedebilirler. Eğer kaygı yaratan durum içine girmek zorunda kalırlarsa yüz kızarması, terleme, titreme, kalp çarpıntısı, baş dönmesi ve bayılacakmış gibi hissetme gibi anksiyete belirtileri gösterirler. Bu anksiyete semptomlarına bağlı olarak da bazen tahminleri kendini gerçekleştiren kehanet şeklinde doğru çıkar. Yani hissedilen yoğun endişe ve kaygı nedeniyle konuşma sırasında kelimeleri toparlayamayabilir ya da ellerindeki titreme nedeniyle tuttukları şeyi (konuşma kağıdı, kahve fincanı gibi) düşürebilirler. Böylelikle fobileri ve kaçınma tepkileri pekişmiş olur. Sosyal fobik kişiler başkalarının, kendileriyle ilgili bütün yanlışlıkları, bütün olumsuzlukları göreceğini ve bu nedenle yargılanacaklarını düşünebilirler. Bu tür kaygılar sebebi ile hastalar kaygı yaşayacakları ortamlardan kaçınırlar ve eğer tedavi edilmez ise hayatları büyük ölçüde kısıtlanabilir.

Sosyal Fobisi Olan Bireylerin Sıklıkla Kaçındığı Durumlar:

Toplum karşısında konuşma yapmak
Otobüste, yolda ya da herhangi bir yerde tanımadığı birine soru sormak, fikir danışmak.
Başkalarının yanında yemek yemek
Karşı cinsle tanışmak ve/veya konuşmak
Okulda söz almak, soru sormak ya da ödev sunmak
İş yerinde toplantılarda söz almak
Kendi hakkı aramak
İş görüşmesi yapmak
Partiye gitmek ya da kalabalığa girmek
Genel tuvaletleri kullanmak
İnsanlarla göz kontağı kurmak gibi…
Genel Tip Sosyal Fobi: Her türlü toplumsal ortam ve durumda kişi kaygılıdır. Bu tip, kişinin hayatında en çok kısıtlama yaratan sosyal fobi tipidir. Çünkü genel sosyal fobi hastaları, bir toplantıda sunum yapmaktan tutun da, markete gidip alışveriş yapmaya kadar çok geniş yelpazedeki koşul ve eylemlerden kaçınır.

Özel Tip Sosyal Fobi: Sadece bazı ortamlarda kişinin kaygılı, gergin ve utangaç hissetmesidir. Mesela toplum içinde konuşma yapmaktan, yeni birileriyle tanışmaktan ya da başkalarının yanında yemek yemekten yoğun bir endişe duyabilir fakat bunun dışında kalan durumlarda endişe yaşamazlar.

Sosyal fobi erken yaşlarda başlayan bir hastalıktır. Genellikle 13-19 yaşları arasında ortaya çıkar. Bazı kişilerde daha erken yaşlarda ortaya çıktığı da görülebilir. Küçük düşürücü ya da utanç uyandıran bir olaydan sonra aniden başlayabildiği gibi yavaş yavaş ve kendiliğinden başladığı da olabilir. Sosyal fobi hastalarının yaklaşık yarısında, 10 yaşından önceki dönemlerde sosyal fobi benzeri belirtiler görülebilmektedir. Özellikle okula başlamada zorluk yaşayan, okulda aşırı kaygı yaşayan çocuklarda ileriki yaşlarda sosyal fobiye sıklıkla rastlanmaktadır Bu açıdan erken tanı ve tedavi önem taşımaktadır.

Diğer bütün rahatsızlıklarda olduğu gibi sosyal fobide de ailesel faktörlerin rolü oldukça büyüktür. Kişinin ailesinde sosyal fobisi olan varsa aynı belirtilerin olması riski artar. Bunun birinci sebebi genetik yatkınlık ikinci sebebi ise öğrenmedir. Yani çocuk anne ya da babada gördüğü aşırı kaygılı ve fobik davranışları öğrenir ve aynı koşullarda benzer tepkiler verebilir.

Psikoterapi, sosyal fobi tedavisinde oldukça etkili sonuçlar vermektedir. Sosyal fobi hastaları terapistin de desteği ile kaygı yaşadığı durumları sorgulamakta ve kaygılarıyla baş etme yollarını öğrenebilmektedir. Sosyal fobi tedavilerinde bireysel terapiye kıyasla grup terapileri çok daha hızlı ve başarılı sonuçlar verebilmektedir.

Özgül fobi en basit tanımı ile belli bir nesneye ya da duruma karşı duyulan belirgin ve sürekli korkudur. Korkulan nesne ya da durum ile karşılaşmak hemen her zaman fobik bir tepki doğurur. Kişiler böyle uyaranların varlığı anında ya da karşılaşma beklentisine girdiklerinde orantısız biçimde şiddetli, sürekli bir korku içinde olurlar. Hissedilen korku fobik uyarana olan uzaklığa ve kaçabilme fırsatına göre değişir. Fobik kişiler bazen mecburen fobik nesnelere maruz kalsalar bile (örneğin uçuş korkusu olan birinin mecburen uçak yolculuğu yapması gibi) çoğunlukla kaçınma eğilimindedirler.

fobi3Fobik nesne ya da durumla karşılaşılmasa bile, bu tür nesne ve durumların hayal edilmesi, resmi veya görüntüsünün zihinde belirmesi dahi korkuyu ortaya çıkarabilmektedir. Korkulan uyaranla karşılaşıldığında ya da hayal edildiğinde, çarpıntı, terleme, ateş basması, bayılacağını veya çıldıracağını hissetme gibi panik atakla benzer yakınmalar ortaya çıkmaktadır. Korkulan ya da kaçınılan durumlara göre özgül fobiler aşağıdaki tiplere ayrılmaktadır:

Hayvan Tipi: Korkuyu kedi, köpek, böcek, yılan, kuş gibi hayvanlar başlatıyorsa bu tipe girmektedir. Hayvan tipi fobi genellikle çocukta başlamaktadır.

Doğal Çevre Tipi: Şimşek, fırtına, yüksek yerler ya da su gibi doğal çevrenin korku uyaranı olduğu durumlardır. Hayvan tipinde olduğu gibi çoğunlukla çocuklukta başlar.

Kan-Enjeksiyon-Yara Tipi: Kan ya da yara görme, enjeksiyon yapılması, enjeksiyon iğnesi görme gibi durumlarda yaşanan korkuyu ifade eder. Çoğunlukla aileseldir. Bu alt tipe giren fobik hastalar genellikle baş dönmesi ve bayılma hissinden yakınırlar. Diğer tiplere göre burada dikkat edilmesi gereken nokta, korku çoğu zaman bayılma ile sonuçlanabilir.

Durumsal Tip: Korkuyu toplu taşıma araçlarında bulunma, tüneller, köprüler, asansörler, uçakla seyahat etme, araba kullanma ya da diğer kapalı yerler gibi bir durum başlatıyorsa durumsal tip fobi kapsamına girmektedir.

Diğer tip: Korkuyu saydığımız uyaranlar dışında farklı durumlar başlatıyorsa diğer tip fobi kapsamında değerlendirilir.

Fobik bozukluk bu tiplerden birini ya da bir kaçını kapsıyor olabilir. Toplum örneklemlerinde yapılan çalışmalara göre yükseklik, böcek, fare ve örümcek en sık fobi yaratan uyaranlardandır.

Agorafobi, meydan ya da açık alan korkusu olarak tanımlanmaktadır. Daha geniş bir tanım yapacak olursak kalabalık alanlarda bulunmak, evde yalnız kalmak, evden dışarı çıkmak, sinema salonu, tiyatro salonu, alışveriş merkezleri, otobüs, tren, uçak gibi toplu yerlerde bulunmak gibi durumlarda ortaya çıkan korkular agorafobi kapsamında değerlendirilmektedir. Yani agorafobi kişinin kendini güvende hissettiği ortamlar dışında (genellikle ev olmaktadır) bulunmaktan duyulan korkudur. Agorafobi hastaları, çoğunlukla bu tür ortamlarda bulunmaktan kaçınır. Korku özellikle yalnızken daha şiddetli olmaktadır. Bu nedenle agorafobi hastaları güvenli buldukları yerden uzaklaşmaları gerektiği zaman (evden çıkmaları gerektiğinde), yanlarında tanıdıkları birinin varlığına gereksinim duymaktadırlar. Agorafobi, kişilerin hayatını öyle kısıtlar ki, ciddi vakalarda hastaların evden dışarı adım atamadıkları bile görülür. Hastalar tipik olarak, kontrolü kaybetme, kalabalık içinde sıkışıp kalma, kalabalıkta bayılma, düşme ya da tehlike anında kaçamama korkuları yaşarlar. Bu nedenle agorafobi hastaları evden çıkmalarını gerektiren durumlarda kaldıklarında mekanlardan kolay kaçabilecekleri stratejileri belirlemeye kafa yorarlar. Örneğin, eğer sinemaya gitmişlerse kapıya en yakın olan koltuğu tercih ederler ve acil çıkış kapılarının nerede olduğunu hemen öğrenmek isterler.

fobi2Agorafobiklerin korku duydukları belli başlı durumlar şöyledir:

Büyük alışveriş merkezlerinde, kalabalık mağazalarda ya da halk pazarlarında olmak
Tiyatro, sinema, konser gibi kalabalık alanlarda bulunmak.
Otobüsle, trenle, uçakla ya da araba ile seyahat etmek
Boğaz köprüsü gibi uzun köprülerden geçmek.
Kuyrukta beklemek
Kalabalık caddelerde dolaşmak gibi.
Agorafobi hastası eğer yukarıda belirtilmiş olan durumlarda kalırsa panik atak benzeri çeşitli semptomlar (baş dönmesi, daralma, bulantı, terleme gibi) yaşayabilmektedir. Kişiler bu kaygıdan ve semptomlardan kaçınmak için evden çıkmamayı tercih etmektedirler. Öyle ki, agorafobi tedavi edilmediği zaman kişiyi tamamen eve bağlayacak bir noktaya gelebilmektedir. Bu da kişinin hem aile, hem iş, hem de sosyal yaşantısı açısından ciddi sorun yaratmaktadır.

Kişinin günlük yaşantısını önemli ölçüde sekteye uğratan, zamanının çoğunu boşa harcamasına neden olan (günde 1 saatten daha uzun süre), önemli ölçüde sıkıntıya veya yaşamsal işlevlerde önemli bozulmaya yol açan, yineleyiciobsesyon ya da kompulsiyonlarla süren bir psikiyatrik hastalıktır.

Obsesyon nedir?

Türkçe karşılığı saplantılı düşüncelerdir. Kişinin iradesi dışında aniden gelen ve zihnini meşgul eden, uygunsuz ya da rahatsız edici olarak değerlendirilen ve belirgin bir sıkıntıya neden olan tekrarlayıcı düşünceler, dürtüler ya da hayallerdir. Kişi bunları kontrol edemez veya ortadan kaldıramaz.

En sık görülen obsesyonlar şunlardır:

Bulaşma ile ilgili yineleyen düşünceler (ele, yüze, dişlere, kıyafete vs pislik ya da hastalık bulaşacağı korkusu gibi)
Bir şeyi yapıp yapmadığından emin olamama ve kuşku duyma obsesyonları (birini öldürüp öldürmediğinden emin olamama, doğal gazı kapayıp kapamadığından ya da kapıyı kilitleyip kilitlemediğinden kuşku duyma gibi)
Bazı şeylerin belirli bir düzen içinde durması konusunda aşırı hassasiyet (kalemleri belli bir sıraya göre dizme ve sıra bozulursa yoğun bir rahatsızlık duyma, eşyalar simetrik değilse aşırı bir sıkıntı ve huzursuzluk duyma gibi)
Agresif ya da cinsel dürtüler, düşlemler (en sevdiği kişiyi yaralama, öldürme ile ilgili görüntüler veya düşünceler, namaz kılarken akla gelen açık saçık görüntüler gibi)
Obsesyonu olan kişiler bu düşünce, dürtü ve düşlemlerle başa çıkabilmek için çeşitli yöntemler denerler. Bunlara önem vermemeye ve baskılamaya çalışırlar. Başka bir düşünce ya da eylemle obsesyonları zihinden uzaklaştırma yoluna giderler. İşte bu noktada kompulsiyonlar patlak verir.

Kompulsiyon nedir?

Kompulsiyon, obsesif düşünce, dürtü ve düşlemlerin yaratmış olduğu kaygı, huzursuzluk ve sıkıntıları gidermek amacıyla yapılan tekrarlayıcı davranış ritüelleridir. Kişi bu davranışları yapmaya adeta zorlanıyormuş gibi hisseder ve yaptığında ise bir rahatlama duyar. Ancak bu rahatlama uzun sürmez ve bir süre sonra obsesyonların yeniden belirmesi ile kişi tekrar kaygı duymaya başlar ve kompulsif davranışlar sergileme isteği açığa çıkar. Bu süreç görüldüğü gibi paradoksal biçimde gün içerisinde devam eder ve kişiyi günlük hayatını yaşamaktan alıkoyar.

obsesyon-1Kompulsif davranışlarda amaç, sıkıntıyı gidermek, korku yaratan bir durumu önlemek, bir tehlikeyi etkisiz hale getirmektir. Bu davranışlar direkt korkulan şey ile bağlantılı olabilmektedir (el sıkmayla hastalık bulaşacağı obsesyonu olan birinin ellerini sık ve uzun süre yıkaması gibi). Bazen de korkulan durumdan bağımsız görünen kompulsif davranışlar sergilenebilir (çocuğunun kaza geçirmesini önlemek için okula gitmeden, 5 kez soyup yeniden giydirmek gibi).

En sık görülen kompulsiyonlar şunlardır:

El yıkama, yıkanma, temizlenme
Temizlik yapma
Kontrol etme (ocağı açık unutup unutmadığını defalarca kontrol etme gibi)
Sıraya koyma ( nesneleri bir sıraya koyma ve bu sıranın bozulmaması için sürekli kontrol etme gibi)
Sayma ( bir felaketi engellemek için sürekli 100’den geriye 3’erli sayma gibi)
Yineleyen eylemlerde bulunma ( tekrar tekrar ışıkları kapatıp açma, tekrar tekrar ayakkabı bağını çözüp bağlama gibi)
Bazı kişiler obsesyon ve kompulsiyonların mantıksız olduğunu kabul ederler. Bazı obsesif kompulsif hastalarise obsesyon ve kompulsiyonlarının mantıklı mı yoksa mantıksız mı olduğu konusunda kararsız kalırlar. Ancak her iki durumda da hastalar düşünce ve davranışlarını kontrol edemez ve durduramazlar.

Obsesif kompusif bozukluğun başlangıç yaşı erkeklerde 6-15 iken kadınlarda 20-29 arasında değişmektedir.

Tedavi

Obsesif kompulsif bozukluk psikoterapiye en hızlı yanıt veren rahatsızlıklardan biridir. Çeşitli terapi teknikleri ile kısa bir süre içinde iyileşme sağlamak mümkün olabilmektedir. Merkezimizde, obsesif kompulsif bozukluk ve diğer kaygı bozuklukları ile çalışılırken “Bilişsel Davranışçı Terapi” teknikleri ve “EMDR” tekniğinden yararlanılmaktadır.

Tedavi başarısını etkileyen faktörlerden bazıları şunlardır:

Problemin şiddeti ve süresi
Problemin ortaya çıkış zamanı (birden bire ya da stres yaratan bir olaydan sonra)
Problemin ortaya çıkma yaşı
Probleme eşlik eden başka bir problemin daha bulunması (major depresyon gibi)
Hastanın terapilere, terapistin belirlediği aralıklarda düzenli olarak katılması
Hastanın iyileşme isteği ve motivasyonu
Hastanın terapist ile işbirliği yapması, yapılan uygulamalara katılması
Hastanın iç görü sahibi olması
Terapistin yeterli eğitim ve beceriye sahip olması
Terapistin terapi tekniklerini kullanmadaki ustalığı

Sohbeti Aç
Sorularınız mı var?
Şahin TORGUT'a Ulaşın..
Merhaba
Yardıma mı ihtiyacınız var?